İSLAM الإسلام
İslam, Allah katında makbul olan tek dindir.
“İslam”, son peygamber Hz. Muhammed’in vahiy yoluyla Allah’tan aldığı ve bizzat yaşayıp uygulayarak tebliğ ettiği dinin adıdır. “İslam”, aynı zamanda getirdiği değerler üzerine yükselen medeniyetin de adı olmuş; varlık, âlem, insan, toplum, devlet, ilim ve sanat gibi farklı alanlarda vahiy kaynaklı ilkelere dayalı kendine has söylemleri bulunan bir medeniyet inşa etmiştir. İslam dinine mensup olan kişiye, “Allah’a yönelerek O’na teslim olmuş kişi” anlamında “müslim” denilir. Türkçe’de, Farsça’dan geçmiş olan “müslüman” (aslı: müselman) kelimesi de müslim anlamında kullanılır; mensuplarına “Müslüman” denildiği için İslam dinine “Müslümanlık” da denilir.
Esasen bütün peygamberlerin tebliğ ettiği, son ve en mükemmel haliyle Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilen ilahî dinin adı olan “İslam”, “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak” anlamlarına gelen silm (selm) kökünden türemiştir. Kavramın kök anlamları İslam’ın bir din olarak temel özelliklerini de ortaya koymaktadır. Bunların başında doğru ve hak olana yani Allah’a ve O’nun buyruklarına teslim olmak gelir. Nitekim “İslam” kelimesiyle aynı kökten fiiller Kur’an’da çoğunlukla “Allah’a yönelmek” (mesela bk. el-Bakara 2/112; Lokman 31/22), “O’na teslim olmak” (el-Bakara 2/131; el-Mü’min 40/66), “tevhit inancına sahip bulunmak” (el-Enbiyâ 21/108), “Allah’a teslimiyetin gereğini yapmak” (ez-Zümer 39/54) anlamlarında kullanılmıştır. İslam kavramının ifade ettiği ikinci temel özellik ise Allah’a yönelip teslim olmanın bir sonucu olarak barış ve huzur ortamına girmeyi ifade etmesidir. “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa ve güvenliğe (İslam’a) girin!” (el-Bakara 2/208) âyetinde dile getirilen bu husus, Allah’a teslim olmanın kişiyi barış ve huzura taşıyan bir
teslimiyet olduğunu göstermektedir. Temelini Allah’a teslimiyetin, sonucunu ise barış ve huzur içerisinde yaşamanın oluşturduğu İslam dininin adı, bizzat dinin sahibi olan Allah Teâlâ tarafından belirlenmiştir. Allah Teâlâ Kur’ân-1 Kerim’de kendi katında geçerli olan hak dinin özel ismini “İslam” olarak bildirmiş, İslam’dan başka hiçbir dinin kendisi tarafından kabul edilmeyeceğini belirtmiştir: “Şüphesiz Allah katında tek din İslam’dır”; “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, aradığı din ondan asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Âl-i İmrân 3/19, 85).
“İslam”, “Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (el-Mâide 5/3) âyetinin bildirdiği üzere son peygamber Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dinin özel ismi olmakla birlikte, tebliğlerinin esasını Allah’ın varlık ve birliğini tanıyıp O’nun iradesine teslim olma ilkesinin oluşturduğu daha önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin de adıdır. Nitekim müslüman olmak (Allah’ın emir ve iradesine teslim olmak), bütün peygamberlerin temel özelliğidir. Kur’ân-ı Kerim’in bildirdiğine göre Hz. Nûh, “Bana müslümanlardan olmam emredildi” (Yûnus 10/72) demiş, Hz. Ibrâhim’emüslüman olması emredilmiş (el-Bakara 2/131), Hz. İbrâhim Keza İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberler, Allah’a teslim olmuş (müslüman) kişiler olarak nitelendirilmiştir (el-Mâide 5/44). Nihayetinde Hz. Peygamber’e de tebliğ ettiği dine inanan ilk müslüman olması emredilir ve böylece müslümanların ilki olduğu bildirilir (el-En’âm 6/14, 163; el-Mü’min 40/66). Zaten İslam inancına göre peygamberler arasında bir bütünlük ve süreklilik söz konusudur. Kur’ân-1 Kerim’in çeşitli şekillerde ifade ettiği üzere peygamberler kendilerinden önce gelenleri tasdik etmiş, sonra gelecek olanı da müjdelemiştir (mesela bk. el-Bakara 2/41, 97; Âl-i İmrân 3/3, 39, 50, 81; el-Mâide 5/46; el-Ahkâf 46/30; es-Saf 61/6). Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği vahiyde bir devamlılık olduğu ve hepsinin İslam dinini tebliğ ettiği gerçeği, “Allah Nûh’a emrettiği şeyi sizin için de din kıldı. Aynı şeyi, ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye sana da vahyettik; İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsa’ya da emrettik” (eş-Şûrâ 42/13) âyetiyle de dile getirilmektedir.
Hak dinin temel nitelikleri; ilahî kaynağa dayanması, Allah’ın birliği (tevhit) inancını yayması, bir peygamber tarafından tebliğ edilmesi, vahiy menşeli bir kitabının olması ve âhiret inancını içermesidir. Hak din, iman esasları, başlıca ibadetleri ve ahlak ilkeleri bakımından başlangıçtan itibaren daima aynı kalmışsa da, bazı helal ve haram hükümleri ile ibadetlerin ve insanlar arası ilişkileri düzenleyen muamelatın ayrıntılarında zaman içerisinde bazı değişikliklere uğramıştır. Allah’ın iradesiyle gerçekleştirilen tekâmül şeklindeki bu değişiklikler insanların zamanın değişmesiyle değişen ihtiyaçlarına ve gelişen medeniyet seviyelerine uygun olarak yürümüştür. Bu yönüyle, ilk insanla başlayan hak din en yüksek şekline son peygamber Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği vahiyle ulaşmıştır. Önceki peygamberlerin tebliğ ettiği hükümler ve kitaplar asıllarına uygun haliyle günümüze ulaşmadığı gibi, zaten Hz. Muhammed’in tebliği ile onlara ihtiyaç da kalmamıştır. Günümüzde kitâbî (semâvî: ilahî kaynaklı) dinler olarak kabul edilen Yahudilik ve Hıristiyanlık, ilahî kaynağa dayanmaları hasebiyle asılları itibariyle hak dinin belirtilen temel niteliklerine sahiptiler. İsimlerinin farklı olması bunların farklı bir kaynaktan farklı şekilde geldikleri anlamına gelmez, zira bu isimler söz konusu dinlere sonraki mensupları tarafından verilen isimlerdir.
Ne Hz. Mûsâ getirdiği dine “Yahudilik” ne de Hz. İsâ tebliğ ettiği dine “Hıristiyanlık” adını vermiştir. Ancak bu dinlerin kutsal kitaplarının zaman içinde tahrif edilmesi (maruz kaldığı değişiklikler sebebiyle Allah’ın gönderdiği asli suretinin yok olması ve farklı yorumlara tâbi tutularak anlamının bozulması), bu dinleri aslî ilkelerinden büyük oranda uzaklaştırmıştır. Bu sebeple bunlardaki sapmaları düzeltecek, temel prensipleri daha açık biçimde yeniden ortaya koyacak yeni bir dine ihtiyaç doğmuştur. İşte Hz. Âdem’le başlayan vahiy geleneğinin son halkasını oluşturan “İslam”, peygamberler tarafından tebliğ edilen, fakat zaman içinde unutulan ya da insanlar eliyle bazı sapmalara uğratılan ilahî mesajın kıyamete kadar kalıcı olmak üzere tashih edilerek yeniden ifade edilişinin adıdır. Dolayısıyla bütün peygamberler, “Allah’ın dini”, “hak din”, “dosdoğru din”, “halis din” olarak adlandınlan İslam’ı tebliğ etmişlerdir. O halde Allah katında yegâne din İslam’dır (Al-i İmrân 3/19).
Günümüzdeki Durumu
Günümüzde dünya genelinde müslümanların sayısının 1.8 milyar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu yönüyle dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri müslümandır. Müslüman nüfusun en kalabalık olduğu bölge Güney Asya-Pasifik bölgesidir (Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya ve diğer yerler). Dünya müslümanlarının % 60’tan fazlası bu bölgede yaşamaktadır. Müslümanların yaklaşık % 20’si İslam’ın merkezi coğrafyasında (Arap ülkeleri, Türkiye, İran, Orta Asya), yaklaşık % 15’i ise SahrâaltıAfrikası’nda yaşamaktadır. Müslümanların yaklaşık % 20’si gayrimüslim (müslüman olmayan) çoğunluğa sahip ülkelerde azınlık olarak yaşamaktadır. Azınlık olanların en fazla bulunduğu ülkeler ise Hindistan, Çin, Etiyopya ve Tanzanya’dır. Halihazırda en kalabalık müslüman nüfusa sahip ülkeler sırasıyla Endonezya, Pakistan, Hindistan, Bangladeş ve Nijerya’dır.
Müslümanların yaklaşık 90’ı Sünnî, % 8-10’u Şii ve çok az bir kısmı Hârici’dir. Sünni müslümanların tamamı Ehl-i sünnet’in dört büyük fıkıh mezhebi olan Hanefi, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine mensuptur. Hanefilik Türkiye ve Balkanlar, Orta Asya, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş’te çoğunluğun benimsediği mezheptir. Şâfiî mezhebi Mısır, Suriye, Yemen, Bahreyn, Endonezya, Malezya, Sudan gibi ülkelerle Azerbaycan ve Dağıstan’da; Mâlikîlik Mısır’dan Fas’a kadar Kuzey Afrika’nın büyük bir kesiminde, SahrâaltıAfrikası’nda ve bazı körfez ülkelerinde; Hanbelîlik ise Suudi Arabistan’da yaygındır.
Öte yandan İran’da nüfusun 39’ı, Irak’ta % 60’1, Azerbaycan’da % 70’i, Bahreyn’de % 55-60’ı ve Lübnan’da %’i Şii-İsnâaşerî’dir. Ayrıca Küveyt, Pakistan, Afganistan gibi çeşitli ülkelerde küçük oranlarda Şii-İsnâaşerî bulunmaktadır. Şia’nın bir kolu olan Zeydilik Yemen’de yaygındır (nüfusun % 45’i). Hâriciliğin günümüze gelen tek (ve aynı zamanda en mutedil) kolu olan İbâzıyye mezhebi mensupları ise Uman ile Afrika’nın bazı bölgelerinde yaşamaktadır.
Günümüzde İslam ülkelerini bir çatı altında toplayan en geniş tabanlı kuruluş İslam İşbirliği Teşkilatı’dır (Munazzamatü’t-teâvüni’l-İslamî; Organisation of IslamicCooperation; Organisation de la CoopérationIslamique). 1969 yılında İslam Konferansı Örgütü olarak kurulan teşkilatın adı 2011 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı olarak değiştirilmiştir; merkezi Suudi Arabistan’ın Cidde şehrindedir. Hâlihazırda teşkilata elli yedi ülke üyedir.
C. Kaynaklar
İslam vahye dayalı bir din olduğu için ortaya koyduğu bütün ilke ve öğretiler ilahî kaynaklıdır. İslamî ilke ve öğretilere kaynaklık eden dinî metinler, doğrudan Allah’ın sözü olan Kur’ân-ı Kerim ile Hz. Muhammed’in sünnetini (sözleri ve fiilleri) aktaran hadisler olmak üzere ikiye ayrılır. Bir ilke veya hükmün İslamî olabilmesi için ya doğrudan bu metinlerde geçmesi veya bu metinlerdeki ilkelerden hareketle ortaya konulmak suretiyle dolaylı olarak bu metinlere dayanması gerekir.
1. Kur’ân-ı Kerim
Kur’ân-ı Kerim İslam dininin kutsal kitabıdır. Allah Teâlâ tarafından Cebrâil aracılığı ile Hz. Peygamber’e vahiy olarak gönderilen ilahî sözler bütünü olan Kur’ân-ı Kerim doğrudan Allah’ın kelamı olması hasebiyle İslam dininin temel kaynağıdır. Kur’ân-1 Kerim Hz. Peygamber’e hem lafız hem de mâna olarak verilmiştir. Dolayısıyla Kur’ân-1 Kerim’in sadece mânası değil lafzı da Allah’a aittir ve bu yönüyle hem lafzı hem de mânası mucizedir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından insanlığa gönderilmiş son ilahî kitap olmasının yanında, tahrife uğramamış olup asli suretini koruyan tek kutsal kitaptır. Bu yüzden içerdiği ilke ve hükümler, verdiği bilgiler kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak hakikatlerdir. Kur’ân-1 Kerim’in aslî suretini muhafaza ettiği gerçeği, onun mütevâtir bir şekilde (her nesilde yalan söylemeleri aklen imkânsız bir topluluk tarafından sonraki nesillere aktarılarak) günümüze gelmesinin doğal bir sonucudur. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’in herhangi bir âyetini, bir hükmünü hatta bir kelimesini veya reddetmek kişiyi İslam’dan çıkarır.
Kur’ân-ı Kerim başta itikat (inanç), ahlak, ibadet, muamelat, ukūbat (cezalar) gibi konularda temel ilke ve hükümleri verdiği gibi, miras vb. konularda
olduğu üzere bazı konularda detaylı hükümler de içerir. Bunun yanında ibret alınması amacıyla geçmiş ümmetlerin ve peygamberlerin kıssalarını içeren tarihi bilgiler, yaratıcıya delalet etmesi yönüyle káinattan ve insandan bahseden âyetler (kevniâyetler), Allah ile kul arasındaki iletişimin en içten halini oluşturan çeşitli dualar da Kur’an’da yer alır. Bu yönüyle Kur’ân-ı Kerim inançtan davranışa kadar müslüman kişinin hayatını kuşatan her alanda İslam’ın temel ilkelerini verdiği gibi, müslümanın düşünce dünyasını, tarihe, insana ve kâinattaki diğer varlık ve olgulara bakışını da belirleyen ana kaynaktır (ayrıca bk. KUR’AN).
2. Sünnet
“Sünnet”, Hz. Muhammed’in bütün söz, davranış ve onaylarını ifade ederken, bunları aktaran metinlere de “hadis” denilir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’i müslümanlar için güzel bir örnek olarak takdim etmiş (el-Ahzab 33/21) ve onları Resûlullah’ın yolundan gitmeye çağırmıştır (Âl-i İmrân 3/31 32; en-Nisa 4/80; el-Mâide 5/92; el-A’râf 7/158). Hz. Peygamber’in elçilik (risalet) vazifesi sadece Kur’an’ı tebliğ etmekten ibaret değildi. O, aynı
zamanda insanlara indirilen bu kitabı beyan etmekle yani açıklayıp nasıl uygulanacağını göstermekle de görevliydi (en-Nahl 16/44). Şüphesiz bu tebliğ ve beyan görevini yerine getirirken Hz. Peygamber ayrıntılarla ilgili hükümleri de bildirmiştir. Hz. Peygamber’in din hakkında ortaya koyduğu bütün bu hükümler vahye dayalı olup mânası Allah tarafından kendisine bildirilmiştir. Bir başka ifadeyle Hz. Peygamber’in hadisleri de tıpkı Kur’an âyetleri gibi vahiy ürünüdür, dolayısıyla bağlayıcıdır. Aradaki fark, âyetlerdemâna ile birlikte lafız da Allah’a ait iken, hadislerde içerik bilgisi vahye dayalı iken lafız ve fiil Hz. Peygamber’e aittir. Kur’ân-1 Kerim’in müminlere gerek Hz. Peygamber’i örnek bir model olarak sunması ve ona uymayı emretmesi gerekse, “Peygamber size ne verdiyse onu alın; neyi yasakladıysa ondan da kaçının” (el-Haşr 59/7) âyetinde zikredilen kesin talimatı, Hz. Peygamber’in vahye dayalı olarak belirlediği hükümlerin ve uygulamaların da müminler üzerinde bağlayıcı olduğunu göstermektedir. Bu sebeple Hz. Peygamber’in sünneti Kur’an-ı Kerim’den sonra İslam dininin ikinci kaynağı sayılmıştır.
İslam âlimleri Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini içeren hadisleri yazıya geçirirken, gerçekten Hz. Peygamber’e ait olan sözler ile ona ait olmayanları birbirinden ayıran sağlam ölçüler geliştirmiş, Hz. Peygamber’e ait olduğu bilinen hadisleri (sahih hadisler) toplayan eserleri oluşturmuşlardır. Oluşturulan bu eserler içerisinde, Kütüb-i Sitte olarak bilinen Buhâri’nin el-Camiu’ssahîh, Müslim’in el-Müsnedü’s-sahîh, Tirmizî’nin es-Sünen, EbûDâvûd’un es-Sünen, Nesâî’nin es-Sünenü’s-sugra (el-Mücteba) ve İbnMâce’nin es Sünen adlı eserlerinden oluşan altı eser en güvenilir hadis kaynakları kabul edilmiştir. Bunlar içerisinde özellikle Buhârî ve Müslim’in eserleri Kur’ân-1 Kerim’den sonra İslam dininin en güvenilir iki kaynağı kabul edilir (ayrıca bk. HADİS; KÜTÜB-i SİTTE, SÜNNET).
Kaynak Temel İslam Ansiklopedisi Diyanet
Rabbim bizleri islamdan ayırmasın. İmanımızı İslam üzerine sabit kılsın.
İslam, Allah katında geçerli olan tek din olarak kabul edilir ve son peygamber Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilmiştir. İslam kelimesi, “kurtuluş” ve “teslimiyet” anlamına gelir; bu da dinin özünde doğruya teslim olmanın ve barışın yattığını gösterir. Kur’an-ı Kerim, İslam’ın kutsal kitabıdır ve Allah’ın sözlerini içerir. Sünnet ise Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarını ifade eder.
Günümüzde dünya genelinde yaklaşık 1.8 milyar Müslüman bulunmaktadır. Müslümanların büyük kısmı Güney Asya-Pasifik bölgesinde yaşarken, Sünni ve Şii mezhepleri arasında da belirli bir ayrım vardır. İslam İşbirliği Teşkilatı, Müslüman ülkeleri bir araya getiren en geniş organizasyondur.
İslam’ın temel nitelikleri arasında ilahi kaynak, tevhid inancı, peygamberlik, vahiy ve ahiret inancı yer alır. Kur’an ve sünnet, İslam’ın temel kaynaklarını oluşturur ve Müslümanların inanç ve yaşam biçimlerini şekillendirir.