Haramlar

Haram

İslamda "Haram" kavramı

HARAM – الحرام

Haram, Yapılması din tarafından yasaklanan fiildir.

Sözlükte “yasak, yasaklanan, helal olmayan” gibi anlamlara gelir. Terim olarak, dinde kesin ve bağlayıcı bir üslupla yapılmaması istenen fiilleri ve davranışları ifade eder. Muharrem, hurmet, mahzur, menhiyyün anh, memnû, mâsiyet, zenb, günah, kabih, seyyie gibi bazı kavramlar da “yasaklanan şey” veya “suç” mânasında haramla aynı veya yakın anlamda kullanılır. Yasaklama işine “tahrîm” ve “hazr” denilir.

Yüce Allah insanları inanç ve davranışları konusunda bu dünya hayatında imtihana tâbi tutmuş ve bu imtihanın sonucuna göre de âhirette kendilerine mükâfat veya ceza verileceğini bildirmiştir. Buna göre bütün insanlar Allah’ı tanımak, O’na ve elçilerine itaat etmekle yükümlü tutulmuştur. Bu yükümlülük doğrultusunda insanların fiil ve davranışları ile ilgili dini hükümler beş gruba ayrılmıştır: Yapılması kesin bir şekilde istenilen fiiller farz-vâcip, yapılması teşvik edilen fiiller mendup, yapılıp yapılmaması kişinin tercihine bırakılan fiiller mübah, yapılmaması teşvik edilen fiiller mekruh, yapılması kesin şekilde yasaklanan fiiller ise haramı oluşturur.

İslam âlimlerinin çoğunluğu, dayandığı delilin (âyet ve hadis) kesin veya kesin olmayışına bakmaksızın dinen kesin bir şekilde/üslupla yasaklanan fiillerin tamamını haram olarak değerlendirirken Hanefiler yasağın dayandığı delilin mahiyetini de göz önüne alarak bu tür fiilleri haram ve harama yakın (tahrîmen) mekruh olmak üzere iki kategoriye ayırır. Onlara göre açık kesin bir delille ve açık ve kesin bir üslupla yasaklanan fiiller haram; kesin olmayan (zanni) bir delille veya daha hafif bir üslupla yasaklanan fiiller harama yakın mekruh kategorisini oluşturur. Hanefiler’in yaptığı bu ayırım, bir bakıma farz ve vâcip ayırımının karşıtı niteliğindedir. Şöyle ki, bir fiilin kesin bir şekilde yapılmasının istenmesi kesin bir delile dayanıyorsa farz, kesin olmayan bir delile dayanıyorsa vâcip hükmü sabit olur (bk. EF’AL-i MÜKELLEFÎN; HÜKÜM; MEKRUH).

İslam’da helal ve haram fiil veya nesneleri belirleme yetkisi sadece Allah’a aittir. Allah’ın hükümleri de bizzat Kur’an-ı Kerim’de veya Hz. Peygamber’in sünnetinde beyan edilir. Dolayısıyla dinen helal kılınmış bir fiil veya nesnenin daha fazla dindarlık arzusu ya da bilgisizlik sebebiyle insanlar tarafından haram sayılması yasaklandığı gibi, haram olan şeylerin bir menfaat, nefsî arzular veya bilgisizlikten dolayı helal sayılması da yasaklanmıştır. Nitekim Kur’ân-Kerim’de, “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri haram kılarak haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez” (el-Mâide 5/87); “Hiçbir delile dayanmadan ‘Şu helaldir, bu haramdır’ diye yalan söyleyerek Allah’a iftira etmeyin. Çünkü iftira ederek Allah adına yalan uyduranlar asla iflah olmazlar” (en-Nahl 16/116) buyurulmaktadır. Buna göre bir şeyin helal ya da haram kılınması Allah’a has bir yetkidir. Dinde neyin helal neyin haram kıldığının tespit edilmesi, ancak Kur’ân-ı Kerim ve hadislerden hüküm çıkarabilecek yetkinliğe sahip âlimler tarafından gerekli araştırma yapıldıktan sonra mümkün olabilir.

Türleri

Haramlar, bir şeyin bizzat kendisinde (aslında) bulunan bir nitelik sebebiyle yahut haricî bir vasıf veya ilişki sebebiyle haram kılınışına göre ikiye ayrılır:

1. Aslı itibariyle (li-zâtihî veya li-aynihî) haram. Bu tür haram, harici veya geçici bir sebebe

dayanmaksızın kendi niteliğinden dolayı yasaklanmış fiil ya da nesneyi ifade eder. Mesela hırsızlık, zina, domuz, kendiliğinden ölmüş hayvan eti, şarap gibi fiil ve nesnelerin haram kılınması böyledir.
2. Kendisi dışında başka bir sebeple (li-gayrihi)

haram. Bu tür haram, aslında mübah/helal olmakla birlikte kendisi dışındaki bir sebep veya durumdan dolayı yasaklanmış fiil ve nesneyi ifade eder. Mesela borç almak ve vermek mübah bir fiil iken, faiz eklenmesi şartıyla borç vermek haramdır. Alışveriş yapmak helal iken, cuma namazı vaktinde alışveriş yapmak; oruç tutmak sevap olan bir ibadet iken bayram günü oruç tutmak; eşiyle cinsel ilişki helal iken hayız halinde cinsel ilişkide bulunmak bu fiillerin dışındaki bir sebeple (cuma vakti, bayram günü, hayız hali) yasaklanmıştır.

Dinî Kaynaklardan Haramın Tespiti

Bir fiil bilinir: ya da nesnenin haram olduğu şu yollarla

1. Âyet ve hadislerde bir fiil veya nesnenin yasaklanmasının “haram” kelimesi veya aynı kökten türeyen kelimeler ile açıkça bildirilmesi.

“Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etini haram kıldı” (en-Nahl 16/115) âyetiyle “Muhakkak ki Allah annelere saygısızlık yapmayı size haram kıldı”
(Buhârî, “Edeb”, 6; Müslim, “Akzıye”, 12, 14) hadisindeki yasaklama böyledir (ayrıca bk. el-Bakara 2/85, 173, 275; el-Mâide 5/3; el-A’râf 7/33).

2. Âyet ve hadislerde bir fiil veya nesnenin câiz veya helal olmadığının açıkça belirtilmesi.

“Evlenirken kadınlarınıza verdiğiniz mehir ve hediyelerden hiçbir şeyi boşanma esnasında geri almanız size helal olmaz” (el-Bakara 2/229) âyetiyle “Bir müslümanın malı, rızası olmadıkça, bir başkasına helal olmaz” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 72) hadisinde bu şekilde bir yasaklama söz konusudur (ayrıca bk. el-Bakara 2/228, 230; en-Nisâ 4/19; el Ahzâb 33/52).

3. Yasaklama kipinin (nehiy sigası) kullanılması.

Yasaklama kipi, dilde “yapmayınız, yaklaşmayınız, öldürmeyiniz” şeklindeki kullanımları ifade eder. İlke olarak âyet veya hadislerde geçen yasaklama kipleri yasaklanan fiilin haram olduğunu gösterir; ancak o fiilin haram olmadığını gösteren başka bir delil bulunursa ona göre hareket edilir. Mesela “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz” (el-En’âm 6/151); “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o çirkin ve yüz kızartan bir iştir, çok kötü bir yoldur” (el-İsrâ 17/32) âyetlerindeki “öldürmeyiniz” ve “yaklaşmayın” şeklindeki yasaklama kipleri haramlığı göstermektedir.

4. Bir şeyden sakınmanın veya uzak durmanın emredilmesi. Mesela “Allah’a da itaat edin, peygambere de itaat edin ve onlara karşı gelmekten sakının!” (el-Mâide 5/92) âyetinde sakınma; “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pislikten başka bir şey değildir. Bunlardan kaçının ki ebedî kurtuluşa eresiniz” (el-Mâide 5/90) âyetinde uzak durma emredilmiş, böylece aksi haram kılınmıştır (ayrıca bk. en-Nahl 16/36; el-Hac 22/30; el-Hucurât 49/12).

5. Karşılığında gerek dünyada gerekse âhirette ceza verileceğinin bildirilmesi. Mesela “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup da bunu ispat için dört şahit getiremeyenlere seksen sopa vurun ve onların şahitliğini ebediyen kabul etmeyin. Çünkü onlar fâsıkların ta kendileridir” (en-Nûr 24/4) âyeti zina iftirasında bulunmanın cezayı gerektiren çirkin bir fiil olduğunu, dolayısıyla yasaklandığını göstermektedir (ayrıca bk. el-Mâide 5/38).

İlkeler

Haram ile ilgili olarak gözetilmesi gereken bazı ilkeler şöyledir:

1. Haramı belirleme hak ve yetkisi yalnız Allah’a aittir. Hz. Peygamber’in bu konudaki açıklama ve uygulamaları da aslında Allah’ın hükmünü ve iradesini izah ve nakletme anlamı taşır. Dinde mevcut olmayan haramlar icat etmek, Allah’a ait olan helali ve haramı belirleme hakkını ve yetkisini kendinde görme mânasına geldiği için yasaklanmıştır. Nitekim Ehl-i kitap hakkında, “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler” (et-Tevbe 9/31) âyeti indirildiğinde, daha önce hıristiyan iken müslüman olan Adî b. Hâtim Hz. Peygamber’e gelerek, “Yâ Resûlellah! Onlar din adamlarına ibadet etmediler ki!” demiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu açıklamayı yapmıştır: “Evet, dediğin doğrudur. Ancak yahudi ve hıristiyan din adamları helali haram, haramı da helal saymışlar, onlar da buna tâbi olmuşlardır. İşte onların din adamlarına ibadet etmeleri bundan ibarettir” (Tirmizî, “Tefsîrü’l-Kur’ân”, 9/10). Ayrıca Kur’ân-1 Kerim’de delile dayanmaksızın keyfi yaklaşımlarla “şu haram, bu helal” denmesi yasaklanarak böyle bir davranış “Allah’a karşı yalan uydurmak” olarak nitelendirilmiştir (en-Nahl 16/116).
2. Haram olduğuna dair bir delil bulununcaya kadar fiil ve nesnelerde asıl olan mübahlıktır. İslam âlimleri, bu ilkeye yeryüzünde her şeyin insanın emrine verildiğini, helal ve serbest olmanın asıl, haramlığın ise istisna olduğunu bildiren âyetlerin (bk. el-Bakara 2/187; Âl-i İmrân 3/93; el-Mâide 5/4; Lokmân 31/20; el-Câsiye 45/13) genel ifadesinden ve “Helal Allah’ın kitabında helal kıldığı ve haram Allah’ın kitabında haram kıldığıdır, sükût ettiği şeyler ise sizin için affedip serbest bıraktıklarıdır” (İbn Mâce, “Et’ime”, 60; Tirmizî, “Libâs”, 6) gibi hadislerden hareketle ulaşmışlardır. Bu ilke, İslam’da helal çerçevesinin olabildiğince geniş, haram çerçevesinin ise dar tutulduğunu göstermektedir. Haramlar da karşılığında yüklenilen günahın büyük ve küçük olmasına göre kısımlara ayrılır (ayrıca bk. GÜNAH).

3. İyi niyet haramı meşru kılmaz. İslam’da ameller ancak niyetlere göredir ve niyetsiz sevap yoktur.
Ancak iyi niyetle hareket edilmiş olması ya da iyi bir neticenin hedeflenmiş olması haramı helal hale getirmez. Bu ilke, vasıtaların da gayeler gibi meşru olmasını gerektirmektedir. Fakirlere yardım etmek amacıyla başkalarının mallarına el konulması gaspi, elde edilecek parayla iyilik yapmak amacıyla kumar oynanması kumarı helal kılmaz. Bu sebeple İslam’da helal ve temiz kazanç teşvik edilmiş, buna karşılık gayrimeşru yollardan rızık elde edilmesi yasaklanmıştır (Buhârî, “Zekât”, 29, “İcare”, 20; Müslim, “Zekât”, 63-65).

4. Harama götüren sebepler ve yollar da haramdır. Harama götüren sebeplerin ve yolların ortadan kaldırılmasıyla kötü ve zararlı olan şeyler daha ortaya çıkmadan engellenmiş olur. Mesela aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadının ve erkeğin başkalarına kapalı bir mekânda başbaşa kalması, karşı cinsi tahrik edecek şekilde giyinme ve davranma, dokunma, öpme gibi davranışlar yasaklanarak zinaya giden yollar kapatılmıştır. Bu ilkenin bir yansıması olarak, satın alınması yasak olan şeyin satılması da yasaktır. Aynı şekilde haram olan bir fiilin başkası tarafından işlenmesinin istenmesi de haramdır.
5. Haram şüphesi bulunan şeyden kaçınmak esastır. İslam’ın haram ve helal kıldığı hususlar açık olup ikisi arasında şüpheli olan bazı durumlar vardır. Hz. Peygamber, bu tür durumlardan uzak durmanın dini ve namusu korumak için daha güvenilir bir yol olduğunu, bunları yapan kimsenin ise haram işlemeye çok yaklaşmış olacağını söylemiştir (Buhârî, “Imân”, 39; Müslim, “Müsâkāt”, 107-108). Buna göre, haramlık şüphesi bir şeyi haram kılmasa da böyle bir şüphe taşıyan şeylerden uzak durulması ihtiyata uygun ve daha erdemli debir davranıştır. Benzer bir gerekçeyle bir fiil veya nesnede helal ve haram olma ihtimali bir arada bulunduğu zaman haram olması diğerine tercih edilerek ondan uzak durulur.

6. Değişik hile ve uzak yorumlarla haramı helal kılmaya çalışmak yasaklanmıştır (ayrıca bk. HÎLE-i ŞER’İYYE). Nitekim Allah önceki topluluklardan buna yönelenleri cezalandırdığını bildirmiş (el-A’râf 7/160-169), Hz. Peygamber de önceki toplulukların düştüğü bu hataya müslümanların düşmemesi için uyarıda bulunmuştur (Buhârî, “Büyû”, 112; Müslim, “Müsákát”, 71-74),

7. Zaruretler haramları mübah kılar. İnsan hayatının tehlikeye düştüğü bir zaruret halinde, bu zaruret ölçüsünde haramların askıya alınmasına müsaade edilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de bu ilkeyi ifade eden birçok âyet vardır (bk. el-Bakara 2/173; el-Mâide 5/3; el-En’âm 6/145; en-Nahl 16/115). Mesela bu ilkeye göre açlıktan ölme tehlikesi geçiren bir kişi boğazlanmadan ölmüş hayvan, domuz gibi normalde haram olan şeyleri ölmeyecek kadar yiyebilir (bk. ZARURET).

8. Haram oluşu açık ve kesin bir üslupla ve kesin bir delille sabit olan bir fiilin haramlığına kesin olarak inanılması gerekir. Böyle bir fiilin haramlığını inkâr eden kişi dinden çıkar. Mesela haram olduğu kesin olan adam öldürme, faiz, zina, hırsızlık, yalancı şahitlik gibi bir fiilin haramlığını inkâr eden bir kişi kâfir olur. Haramlığı inkâr edilmeksizin ve küçümseme ya da alaya alma olmaksızın böyle bir haramın işlenmesi, kişiyi dinden çıkarmasa da dünya ve âhirette ağır bir cezaya müstahak kılar.
Hukuki İlişkilere Etkisi

Haram, li-zâtihi veya li-gayrihî oluşuna göre bu konuda değişik hükümler alır. Bir fiil li-zâtihî, yani bizzat taşıdığı nitelikten dolayı haram ise, bu fiil geçersiz (bâtil) kabul edilerek kendisine hiçbir olumlu sonuç bağlanmaz. Ayrıca fiilin sahibine, ulaşmak istediği menfaat de tanınmaz. Mesela zina nesep ve mirasçılığın, hırsızlık ve gasp mülkiyetin sabit olması için sebep kılınmaz. Çünkü bu fiiller bizzat haram olup dinî-hukukî bir hükme sebep olmaya elverişli değildir. Bir fiil li-gayrihî haram yani kendi dışındaki bir sebepten dolayı haram ise İslam âlimlerinin çoğunluğuna göre böyle bir fiil bütünüyle iptal edilmez ve kendisine hukukî sonuçlar bağlanacak bir sebep olarak kabul edilebilir. Diğer bir ifadeyle li-gayrihî haramda asıl olan mübah fiil ile onun bitiştiği yasağa konu olan nitelik (vasıf), şart, zaman ve mekân ayrı değerlendirilir. Fiil geçerli sayılırken ona bitişen nitelik, şart, zaman ya da mekânla ilişkili yasak sebebiyle dinî sorumluluk meydana gelmiş olur. Buna göre faiz şartıyla borç verildiğinde borç verme işlemi geçerli olup zamanı geldiğinde sadece alınan miktarın geri verilmesi gerekir; şart koşulan faiz miktarının ise alınması da verilmesi de haramdır ve hukuken böyle bir şartın geçerliliği yoktur. Bazı
âlimler, bu tür durumlarda li-zâtihî haramda olduğu gibi fiilin de geçersiz olacağı ve ona hiçbir hukukî sonuç bağlanamayacağını savunmuştur.

Haramlardan Kaçınmanın Önemi

Haramlar, Allah’ın kulları için koyduğu sınırları ifade eder. O, bu sınırların ihlal edilmemesi konusunda kullarını uyarmış, sınırları aşmayan kimselerin cennetle mükâfatlandırılacağını, ihlal edenlerin ise cehennem azabıyla cezalandırılacağını bildirmiştir (bk. el-Bakara 2/187, 229-230; en-Nisa 4/13-14; et-Tevbe 9/97, 112; el-Mücâdile 58/4-5; et-Talâk 65/1). Hz. Peygamber de, “Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyeni al” (Buhârî, “Büyû””, 3; Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 60); “Helal apaçık belli, haram da apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan birçoğunun helal mi haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan kurtuluştadır. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur. Nitekim korunun etrafında hayvanlarını otlatan kimse de koruya dalma tehlikesiyle burun buruna gelmiş olur. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir korusu vardır. Allah’ın korusu da haram kıldığı şeylerdir” (Müslim, “Müsâkât”, 107; Buhârî, “Büyû”,2) buyurarak bu sınırlara dikkat çekmiş ve bu sınırların aşılmaması için şüpheli şeylerden dahi kaçınılmasını tavsiye etmiştir.
Hz. Peygamber bir başka hadisinde şöyle buyurur: “Allah bazı şeyleri üzerinize farz kılmıştır, onları terk etmeyiniz. Sizin için bazı sınırlar/ölçüler koymuştur, onları aşmayınız. Bazı şeyleri haram etmiştir, onlara el uzatmayınız. Bazı şeyler hakkında, unutma sebebiyle değil ama size olan merhametinden dolayı bir şey dememiştir, onları da fazlaca sorgulamayınız” (Dârekutnî, es-Sünen, V, 325-326, 537-538).

Haramla beslenen bir bedenin cehennemde yanmaya layık olduğunu ifade eden Allah resulü (Tirmizi, “Cum’a”,79), haram yoldan elde edilen şeylerin sadaka olarak verilmesiyle sevap kazanılamayacağını haber vermiştir (İbn Mâce, “Zekât”, 28). Bir başka hadiste de haram kazançla yapılan ibadetleri Allah’ın kesinlikle kabul etmeyeceğine dikkat çekerek bununla ilgili olarak uzun bir yolculuğa çıkmış, saçı başı dağılmış, toz içinde kalmış bir adamı örnek göstererek şöyle demiştir: “Bu adam ellerini semaya kaldırmış, ‘Ya rabbi, ya rabbi!’ diye yalvarmaktadır. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, beslendiği gida haramdır! Onun bu haldeki duası nasıl kabul edilebilir ki?” (Müslim, “Zekât”, 65).

Gerek helal çerçevesinin geniş, buna karşılık haram çerçevesinin dar tutulması gerekse günlük hayatta haram ile ulaşılması düşünülen faydaları fazlasıyla karşılayabilecek helal şeylerin var edilmiş olması sebebiyle insanların harama yönelme mazeretleri de ortadan kaldırılmıştır. Helal ile dünya hayatını sürdürme ve âhiret mutluluğuna ulaşma imkânı varken harama yönelerek sonsuz olan ahiret hayatını tehlikeye atmak aklını kullanan bir insanın tercihi olmamalıdır.

Haram bir fiili yapan ya da haram bir nesneyi kullanan veya tüketen kişi günaha girmiş olur. Bu günahtan kurtulabilmek için bu kişinin öncelikle işlediği haram sebebiyle başkalarının haklarını yemişse onlara haklarını iade etmesi veya onlarla anlaşarak rızalarını alması, sonra da söz konusu fiili işlemekten dolayı tövbe edip Allah’tan af dilemesi gerekir. Haksızlığa konu olan şey bir mal ise ilke olarak mümkünse malın kendisini, değilse benzerini, bu da imkânsız ise değerini verir. Bunları, sahibi belli ise mal sahibine, ölmüş ise mirasçılarına ulaştırır. Mal sahibinin bulunmasından ümit kesilmiş veya mal sahibi mirasçı bırakmadan ölmüş ise İslam âlimlerinin çoğuna göre fakirlere dağıtır. Haksız kazanca konu olan bu malı fakirlere dağıtan kişi, dağıttığı şeylerden dolayı sevap kazanmasa da haram maldan kurtulma niyeti ve gayreti dolayısıyla sevaba nail olur. Haram yolla kazanılmış olan mal devlet hazinesine veya kamuya ait ise bunlar yeniden devlete verilmeli veya kamu menfaatlerine harcanmalıdır (ayrıca bk. TÖVBE).

Allah’ın rızasını kazanmayı ve gazabından emin olmayı isteyen bir müslüman haramlardan ve onlara götürecek yollardan kaçınmalı, mümkün mertebe şüpheli şeylerden uzak durmalıdır.

BENZER KONULAR:

Dini Site

DiniSite.tr, İslam diniyle ilgili güvenilir ve derinlemesine bilgiye ulaşmak isteyenler için hazırlanmış bir platformdur. Bu site, İslami değerler, ibadetler, ahlaki öğretiler ve toplumsal konular üzerine kapsamlı içerik sunarak, Müslümanların hem günlük yaşamlarına hem de manevi gelişimlerine rehberlik etmeyi amaçlamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu